Bir tür ya da kategori olarak bilinen bilimkurgu; kitap, tiyatro, televizyon programı, sanal uygulamalar, radyo programı, sinema veya sanat gibi alanlarda sahne alacağı bir yer bulmakta zorlanmaz. Sadece bu gibi alanlarda sınırlı kaldığını düşünmeyin sakın. Fikir ve düşüncelerimizde, hayallerimizde hatta rüyalarımızda bile kendisine yaşam alanı oluşturur. Adından da anlaşılacağı üzere Bilimkurgu, içinde bulunulan zamana göre güncel kabul edilen bilimsel kural ve kanunların kurgulanıp biçimsel ve yapısal olarak değişikliğe uğratılmasıdır. Genel olarak Bilimkurgunun içeriği; aktüel gerçekliğe, doğa kanunlarına karşı durmaktır. Yapılması, gerçekleştirilmesi veya değiştirilmesi olası görülmeyen tabuları, peşinen hüküm giymiş yargıları yıkmak, imkânsızı gerçeğe dönüştürmek için hâlihazırdaki koşullandırılmış doğrulara opsiyonlar sunmaktır.

‘’Bilimkurgu neye gereksinim duyar? ‘’ diye bir soru soracak olursanız;* size cevabım bolca hayal gücü ve yaratıcı düşünme becerisi şeklinde olacaktır. Dilerseniz geleceğe ışık tutup ileride nelerle karşılaşabileceğimizin habercisi olan, ortaya atıldığı zaman çerçevesinde gerçekleştirilmesi absürt olarak görülen, atılım ve girişim için basamak görevi gören birkaç Bilimkurgu öncülerimizden biraz bahsedelim.

             — Yazar Mary Shelley’in 1818’de kaleme aldığı ‘frankenstein’ isimli kitabında o günün şartlarında düşünülmesi bile imkansız olarak kabul görünen Organ Nakli hakkında bizlere bilgiler vermektedir. Bilim insanlarına bunun olası bir durum olabileceğini aşılayan yazarımızın çabası sonucu insanlık 1900’lü yıllardan itibaren bu imkândan yararlanmaya başladı.

             — Yazar Jules Gabriel Verne’in eserlerinde ayrıntılarıyla tasvir ettiği uzay ve hava taşıtları ile denizaltılar bilim insanlarına, tasarımcılara ve mühendislere ilham kaynağı olmuştur. 1865 yılında kaleme aldığı ‘Aya Seyahat’ isimli kitapta uzay mekiğinden bahseden yazar, öngörüsünü 1969 yılında yapımı tamamlanan Apollo 11 ile kanıtlamıştır. Yazarımızın 1870 yılında yazdığı ‘Denizler Altında Yirmi Bin Fersah’ isimli kitabında konu edindiği Denizaltı icadının, gerçekleşmesini görebilmesi için insanlığın 90 yıl beklemesi gerekti. İlk Elektrikli Denizaltı 1960 yılında yapıldı.

           ‘Öncüler Listemizi’ sayfalarca sıralayabilir, Mars’ın uyduları, Uzay Yelkenlileri, Gökyüzü Reklamcılığı, Görüntülü Konuşma Aygıtı, Kredi Kartı, Nükleer Enerji, Biyonik Uzuvlar gibi çağına göre fantastik fikir ve düşüncelerinden örnekler verebiliriz. Fakat bahsi geçen konuya ilgi ve merak duyanların bu listedeki öncüler hakkında zaten yeteri kadar bilgileri vardır. Yahut yazı sonrası ilgilerini ve meraklarını  cezbettiğimiz okuyucularımız internette uzun uzadıya araştırma yapacaktır.   

          Bilginin hızına yetişemediğimiz, gözümüzü açtığımız her yeni güne bilgi bombardımanıyla başladığımız, eğitimdeki basmakalıp çerçevelerin maziye terk edildiği farklı bir zamanda yaşıyoruz. Artık 21. yüzyıl bireylerinden beklenilen yeterlilikler, beceriler ve donanımlar geçmiş yüzyıllara nazaran ciddi farklılıklar göstermekte, Hayal Gücü, Yaratıcı Düşünme Becerisi, Bilişim Teknolojileri Okuryazarlığı olmazsa olmaz nitelikler halini almaktadır. Sonradan kazanılan niteliklerden olmayan, kalıtımsal olarak özümüzde barındırdığımız, çağımızın gerektirdiği yaratıcı düşünme ve hayal gücü yetileri, ancak ve ancak desteklenip geliştirilirse muazzam işler çıkarma kudretine sahip olabilir.   Maalesef bu yetilerimizi bireysel, kültürel ve eğitimsel kaynaklı engeller sebebiyle köreltiyoruz. Doğaları gereği her daim meraklı, araştırmacı ve kâşif olan çocuklarımızı kısıtlayıp dar bir alana mahkûm bırakıyoruz. Eğer çocuklarımızın bu altın madeni değerindeki yetilerini garanti altına almak istiyorsak fikirlerini ve hissettiklerini özgürce ortaya koyma fırsatı vermeli, asla düşünce ve fikirlerine ket vuracak eleştirilerde bulunmamalıyız. Bilinmeli ki olumsuz eleştiri yeni bir fikrin ortaya çıkmasını engelleyebilir. Mümkün oldukça yaratıcılıklarını teşvik edip hayal güçlerini geliştirebilecekleri etkinlik ortamları oluşturmalıyız. Var olandan bir adım öteye geçmek isteyenler veya bir başarı hikâyesi yazmak isteyenler her daim hayal gücüne ve yaratıcı düşünme becerisine ihtiyaç duyarlar. Bugünün bizlere sunduğu konfor ile çağımızın bizlere ulaştırdığı bilgi ve deneyim birikimi, yaratıcı zekâlarını ve hayal güçlerini öldürmeyen insanlar sayesinde sağlanmıştır. Çocuklarımız üzerindeki baskılayıcı, sınırlayıcı ve kısıtlayıcı tutumları bir tarafa bırakalım. “Bulutlar beyaz, ağaçlar yeşil, gökyüzü mavi, güneş de sarı olur çocuğum…” diyerek hayal güçlerini ve yaratıcılıklarını söndürmeyelim.Bırakalım da bulutları turuncuya,ağaçları maviye,gökyüzünü mora,güneşi de yeşile boyasınlar.

      Saygılarımla….