Bana  göre  Adalet  bir  partinin  adıydı. Komşumuz Adalet  hanım hakkaniyetliydi.Adalet Öğretmen sınav  notlarında kılı  kırk  yayardı. 


 Zaman  zamanda  büyüklerimden  duyardım  Hz.Ömer’in  adaleti  diye… 


Duygularımız güven ve inan kaynağı bildiğimiz adaletin saygınlığına gölge düşürecek, kuşku ve kuruntuları  geçerli  kılacak, yorum  ve  varsayımları  egemenleştirecek  bir  gidişin  yapıtı  olmasın 
Dikkatsizlik, bilgisizlikten daha tehlikelidir. Adalet çalışmaları içinde özenli davranılmazsa yıkıcı sonuçlar doğar. Oysa, tartışmasız bir sonuç bilimde bile olmadığına göre, adaletin doğuran yapısı, herkese güven veren bir çabayı gerektirir. Mahkemeler yanılgı içinde yanlışlıklar yapmış, önyargı  ve  özel  tanımıyla  gereksiz  sonuca  giderek  adalet  eliyle  adaletsizlik  doğmuş  olabilir. 
       Adalet, ülkenin temelidir. Adalet  faziletin  terazisidir. Adalet  fazilettir. Adalet, şefkat  ve merhametin kaynağıdır. Vicdanın bilim  içindeki  adı  adalettir. Nice  özdeyişle  açıklanan  Adalet, güven, inan, emniyet, düzen, barış, ahlak  ve  kişiliğe  saygı, sevgiden  örülmüş  bir  yaşam gücü, bir kutsal  ışıktır.    


      Adalet  bir  ulusun  şerefi, onuru, ululuğudur. Dünya kuruldu kurulalı  kişinin doymak, barınmak, giyinmek  ve  yaşamak  için savaşması, malını, canını, namusunu, özgürlük  ve hakkını korumak  için  savunması, emeğinin, alın terinin, çalışmasının karşılığı  olanı  isteyip  alması ilişkisini  yaratmış, bunun sonucu  olarak  önceleri  beden gücüne dayanan, sonraları  uygun ve gerekliye  bağlı, Hak'ka dayanan egemenlik  kurtulmuştur. Hak, kişinin kazandığı, başkalarına karşı  korumakta, alıp  vermekte  serbest  olduğu  yarar  ya da yararlar  topluluğudur.    


       Türlü nedenlerle hakkına kavuşamayan, hakkını  alamayan, hakkı  başkalarının saldırısına uğrayan ADALETE'e başvurarak  kendisi  için uygun olanı, ayrılabilecek, verilebilecek  olanı  ister, bunun  sağlanıp  korunmasını  bekler. Adaletin görevi, hak  edene, hak  ettiğini  vermek, verdirmektir.


      Yargıcın,Savcının bilgisi yeterli olmayabilir,yorumları yanlış,olaya bakışları yetersiz,incelemeleri eksik olabilir.Duygusal davranabilirler,durumu kavramayabilirler. İşte aşağıdaki  davamızda  bunlar  vardır. Bazen de içinden  çıkılmaz, yanıltıcı, şaşırtıcı, meraka  salan  durumlar  beliriverir.


Küçük  kasabanın birinde  bir  caminin  tam karşısında arazisi  olan  adam, bir  genelev  inşa etmeye başlamış. İmam  ve  cemaat  buna şiddetle  itiraz  etmişler. Ancak  mal  sahibinin kendi  arazisi üzerine nasıl  bir  iş  yeri  açacağına da yasal  olarak  karşı  çıkamamışlar.


Tüm  cemaatin tek  yapabildiği  şey, imamın öncülüğünde bu  genelev  için her gün  beddua etmekten  öteye  geçememiş. İnşaat  ilerlemiş  ve  açılışına birkaç  gün kala her  nasılsa  şiddetli  bir yıldırım  düşmesi sonucu  genelev  yerle bir  olmuş. Caminin  cemaati  bu  olaydan duydukları büyük  memnuniyeti saklamayı  gerek  görmemişler.


Genelev  sahibi  adam, cami  imamının  ve cemaatin direkt  veya  endirekt  olarak  bu  hasardan sorumlu  oldukları  iddiası  ile camiye  karşı  tazminat  davası  açmış.


Cami  imamı  ve  cemaat, savcılığa  verdikleri  savunmalarında  bu  konuda herhangi  bir  şekilde sorumlu  tutulmalarına şiddetle  itiraz  etmişler. Bu olayın kendi  dualarından dolayı  meydana gelmiş  olabileceği  iddiasını da kabul  etmemişler. Gerekli  tüm  belgeler  tamamlanıp  mahkeme günü  geldiğinde  Hakim  dosyayı  dikkatle  incelemiş  ve  taraflara  dönüp:
– Bu konuda nasıl  bir  hüküm  verebileceğimi  bilmiyorum, demiş.


Ancak  dosyadaki  tutanaklara bakarsak  ortada tuhaf  bir  durum  var.


-Taraflardan  birisi  duanın  gücüne  inanan  bir  genelev  sahibi,
-Diğeri  ise  duanın  gücüne kesinlikle  inanmayan bir  imam  ve  cemaati…!


Aynen  günümüzde olduğu gibi  kimi  dinsizlerin  menfaat  ve  çıkarları  uğruna nasıl  dindar gözüktükleri  ile  kimi  dindarların çıkarları  uğruna nasıl  dini  inkar  ettiklerinin manidar hikayesidir.
Allah  bizleri  hak, hukuk  ve  adaletten  ayırmasın…