İmanı, ahlakı, fazileti hep aynı kaynaktan olan Mehmetçik’in, malum ve meşhur asker olduğu, “Bedr’in aslanları” sıfatını kazandığı, gücünü tüm dünyaya tekrar duyurduğu ve tarihe “Çanakkale Geçilmez” sözünü yazdırdığı bir destandır Çanakkale Savaşı.

 

               Ölümü emreden komutanlarıyla, cepheye giden kuzusuna kına yakan analarıyla, ölecek diye kendi oğlunu bırakıp başka hastalara koşan doktorlarıyla, bulduğu çuvaldan kıyafet diken ve son nefesinde “ Başımı Kıbleye Çevir” diyen erleriyle tarifi imkânsız hadiselerin vuku bulduğu bir savaş olarak dünya tarihinde eşsiz yerini almıştır.

 

    Kalbinde iman nuru, tavrında vatan endişesi olan bu kahramanlar, ilk ve temel ilhamını o muhteşem kadından, Anadolu kadınından, anadan almıştır. Zaten Mehmetçik, hep bir annenin eseri değil midir? Bununla beraber, “toprak post, Allah dost” inancıyla ölüme meydan okuyan bu yiğitlerimizin milli şuurunu, vatan sevgilerini yüreklerine nakşeyleyen kuvayı ilmiye hareketi de takdire şayandır. Dönemin müderrisleri, öğretmenleri, âlimleri bu yiğitlere şahadet mefhumunu açmış, Allah ve ahiret imanıyla şahlanan kahramanlar, cephede hücum emri gecikince huysuzlanan bir aslana dönüşmüşlerdir.  

 

   Çanakkale Savaşı’nın yine en önemli mahiyeti İstiklal Harbi’mizin dinamosu, manevi gücü ve moral kaynağı olmasıdır. Fevzi Paşa’nın ifadesiyle “Mondros Mütarekesi’nden sonra Anadolu’ya uçakla bir baksaydınız çoban ateşlerini görürdünüz.” Yani mücadele meşalelerini… Bütün Osmanlı coğrafyasından Çanakkale’de yiğitliklerini sergileyen kahramanlar, yaşadıkları memleketlere şanlarıyla şerefleriyle veyahut da isimleriyle döndüler. Bu da bütün coğrafyanın topyekûn mücadele azmini kamçılamış ve kıyamın, dirilişin manevi unsuru olmuştur. Özetle, Kurtuluş Savaşını kazanan ruh işte bu yüksek karakterli, inanç eksenli ruhtur.

 

               Bu destanın tüm yönleriyle değerlendirilmesi ve bahsettiğimiz bu ruhun anlatılması, tüm halkımız tarafından bilinmesi şarttır. Sadece galip geldiğimiz bir savaş olarak gündeme getirmek isteyenler, bu destansı mücadelenin alt yapısında, temelinde var olan kutsi değerin gün yüzüne çıkmasını istemeyenlerdir. Bu zevatı rahatsız eden Çanakkale hasebiyle imanın ve İslam’ın gündeme gelmesidir. Savaşı, mücadeleyi, kahramanları hiç çekinmeden kullanan, kuvayı milliye naraları atan bu arkadaşlar, kurtuluşu sahiplendikleri gibi, kazanılan vatan toprağı üzerinde kurulan cumhuriyeti sahiplendikleri gibi neden bu yüksek karakteri, ruhu sahiplenmiyorlar? Yoksa Mustafa Kemal’i miğfer edinen bu değer düşmanlarının şu tespitten haberleri yok mu?

 

Mehmetçiğin Çanakkale Savaşı’nı Kazandıran Yüksek Karakteri

( M.K. Atatürk anlatıyor. )

               Bombasırtı olayı ( 14 Mayıs 1915 ) çok önemli ve dünya harp tarihinde eşine rastlanması mümkün olmayan bir hadisedir. Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulamamacasına düşüyor. İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Bomba, şarapnel, kurşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılma yok. Okuma bilenler Kur’an-ı Kerim okuyor ve cennete gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenlerse kelime-i şehadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar. Sıcak, cehennem gibi kaynıyor. 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngüyle çarpışıyor. Ölüyor, öldürüyor. İşte bu askerimizdeki ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebriğe değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.
 

 

               Bu tespitin yanı sıra Çanakkale Savaşının komutanı Alman General Liman Von Sanders’in tespiti de yine aynı noktaya dikkat çekmektedir. “Evlatları Allah rızası için çarpışan bir millet, ebediyen var olur!”

 

               Bu destan başta olmak üzere tüm galibiyetlerimizin temelinde, özünde iman yatmaktadır. Bundan rahatsız olanlar zaferlerimizi hazmedemeyenlere, Çanakkale’yi geçemeyenlere çanak tutmuyorlar mı? Günümüzün Çanakkale’si yüzyıllardır öz kültüründen, değerlerinden uzaklaşmadan varlığını sürdüren  ailemizdir. Bu yardakçı zevat, şimdiki Çanakkale’yi düşmanın geçmesi için değil midir ki bu ruhu göz ardı ediyor. Bizi yavaş yavaş özümüzden uzaklaştırmak istiyor, cumamızı pazara dönüştürmek istiyor.

                

                 Siz rahat uyuyun aziz şehitlerimiz, biz çocuklarımızı başka milletlerin hayali kahramanlarını, örümcek adamlarını, yarasa adamlarını, süpermenlerini örnek göstererek değil; ulu ecdadın güzide kahramanlarını, şehadeti arzulayarak İslam’ın haremgahına mahremi sokmayanları, Seyit Onbaşıları, Yahya Çavuşları, Ulubatlı Hasanları, Genç Osmanları örnek gösterip anlatacağız. Bu kahramanların ruh hamurunu yoğuran anneleri, kurtuluş meşalesini yakan müderrisleri, âlimleri anlatacağız.

 

                 Şehit torunlarının ecdadına sahip çıkması, herhangi bir durumda vatanı müdafaa mecburiyetinde kalırsa milli mücadeleyi tekrar gerçekleştirmesi yazımızın başından beri bahsettiğimiz o ruhla Çanakkale ruhuyla mümkündür. Gençlerin bu ruhu taşımaları ve yaşatmalarını dilerim. İşte o zaman “Şehit torunları azalmış” demeyiz…